Marsh McLennan Şirketler Grubu ve Zurich Sigorta Grubu’nun destekleriyle hazırlanan Küresel Riskler Raporu, Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklandı. Raporun sonuçlarına göre; tüm uzun vadeli riskler iklime yönelik ciddi tehditler oluştururken, ekonomik çatışmalar ve iç siyasi kutuplaşma 2020 yılının önemli kısa vadeli riskleri olarak gözüküyor.
Global çapta 750’den fazla uzman ve karar vericinin katıldığı Küresel Riskler Raporu’nun sonuçları Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklandı. Marsh & McLennan Şirketler Grubu ve Zurich Sigorta Grubu’nun destekleriyle gerçekleştirilen raporun sonuçlarına göre; iklime, çevreye, halk sağlığına ve teknolojik sistemlere yönelik ciddi tehditleri ortadan kaldırmak için dünya liderleri, şirketler ve siyasete yön verenler arasında işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Araştırmaya katılanların yüzde 78,5’i ekonomik çatışmaların, yüzde 78,4’ü iç siyasi kutuplaşmaların, yüzde 77,1’i aşırı ısı dalgalarının, yüzde 76,2’si doğal kaynak ekosistemlerinin tahrip olmasının ve yüzde 76,1’i ise siber saldırıların artmasını bekliyor.
Dünyanın en acil sorunlarına yönelik sürdürülebilir ve entegre çözümler geliştirmek üzere paydaşları bir araya getiren Global Riskler Girişimi’nin bir parçası olan Küresel Riskler Raporu’na göre; jeopolitik karışıklıkların ve çok taraflılığın yok olması, herkesçe paylaşılan kritik küresel risklerle başa çıkma yeteneğini tehdit ediyor. Toplumsal bölünmelerin onarılması ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması sorunları acilen ele alınmadıkça, liderlerin iklim veya biyolojik çeşitlilik krizleri gibi tehditleri sistematik olarak ele alamayacakları konusunda uyarılarda bulunuyor.
Küresel Riskler Raporu, mevcut riskleri azaltmak için çok paydaşlı bir yaklaşıma açıkça ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. 2020’de yerel ve uluslararası kutuplaşmanın artacağı ve ekonomik yavaşlamanın yaşanacağı bir yıl öngörülüyor. Jeopolitik türbülansın; iş dünyası ve devlet liderlerinin ortak risklere karşı acilen birlikte çalışmaya ihtiyaç duydukları bir zamanda, büyük güçlerin rekabet ettiği istikrarsız, tek taraflı dünyaya doğru yöneldiğine dikkat çekiliyor. Rapor, tüm paydaşların geleceğe hazırlanırken, günümüzün çığır açan güç kaymalarına ve jeopolitik türbülansa adapte olmadıkça; en acil ekonomik, çevresel ve teknolojik zorluklardan bazılarını ele almak açısından zamanlarının tükeneceğini ortaya koyuyor. Bu durum da iş dünyası ve siyasete yön verenler tarafından eylemde bulunulmasına en çok ihtiyaç duyulan noktalara işaret ediyor.
Rapora göre, özellikle iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve türlerde görülen azalma gibi kritik sorunların ele alınması açısından aciliyet ihtiva ediyor. Siyasete yön verenlerin dünyayı korumaya yönelik hedeflerini, ekonomiyi iyileştirmeye yönelik hedefleriyle eşleştirmelerine ve şirketlerin de bilim bazlı hedeflere kendilerini adapte ederek gelecekte yaşanabilecek potansiyel afet risklerinden kaçınmaları gerekiyor.
Siyasi kutuplaşmalar artarken, deniz seviyesinin yükseldiğine ve iklim yangınlarının yaşandığına dikkat çeken Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Borge Brende, “Dünya liderlerinin sadece kısa vadeli faydalar için değil, karşı karşıya kalınan köklü risklerle de mücadele etmek için işbirliği sistemlerini onarmak ve yeniden canlandırmak için toplumun tüm kesimleriyle birlikte çalışması gerekiyor” diyor.
Küresel Riskler Raporu, 1980’den sonra doğanların riskleri nasıl gördüğüne de dikkat çekiyor. Genç nesiller kısa ve uzun vadede çevresel riskleri diğer katılımcılara nazaran daha yüksek derecelendiriyor. Genç nesil katılımcıların neredeyse yüzde 90’ı, 2020’de aşırı sıcak dalgalarının, ekosistemlerin tahrip olmasının ve kirlilikten etkilenen sağlık tablosunun ağırlaşacağına inanıyor. Bu yüzdeler, diğer nesiller için sırayla yüzde 77, yüzde 76 ve yüzde 67 olarak sıralanıyor. Genç nesiller ayrıca çevresel risklerin etkisinin 2030 yılına kadar daha katastrofik ve daha muhtemel olacağına inanıyor.
İnsan aktivitesinin, halihazırda gıda ve sağlık sistemlerimizin temelini oluşturan tüm vahşi memelilerin yüzde 83’ünün ve bitkilerin yarısının yok olmasına neden olduğunu belirten rapor, gençlerin bu endişelerinin haklılığına işaret ediyor.
Artan iklim volatilitesine karşı dayanıklılık göstermeleri için şirketlerin üzerindeki yatırımcı, düzenleyici, müşteri ve çalışan baskısının giderek arttığına dikkat çeken Marsh McLennan Insights Başkanı John Drzik, “Bilimsel gelişmeler, iklim risklerinin artık daha doğru bir şekilde modellenebileceği, risk yönetimine ve iş planlarına dahil edilebileceği anlamına geliyor. Avustralya ve Kaliforniya’da yaşanan son yangınlar gibi yüksek profilli olaylar, şirketlerin daha büyük ölçekli jeopolitik ve siber risk zorluklarıyla karşı karşıya kaldıkları bu dönmede iklim riskine karşı da harekete geçmeleri için baskı yapıyor” dedi.
Zurich Sigorta Grubu, Grup Baş Risk Sorumlusu olan Peter Giger ise iklim değişikliğinin en kötü ve geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak ve gezegenin biyolojik çeşitliliğini korumak için daha fazlasını yapmak gerektiğini belirterek, çok acil şekilde harekete geçilmesi konusunda uyarıda bulunuyor. Peter Giger, “Biyolojik açıdan çeşitli ekosistemler büyük miktarlarda karbon tutar ve yılda 33 trilyon dolar olarak tahmin edilen büyük ekonomik fayda sağlarlar. Bu rakam ABD ve Çin’in toplam GSYİH’sına eşdeğer. Şirketlerin ve siyasete yön verenlerin düşük karbon ekonomisine ve daha sürdürülebilir iş modellerine geçmek üzere çok daha hızlı hareket etmeleri kritik bir önem içeriyor. Kendi stratejilerini, ilgili politika ve müşteri tercihlerindeki kaymalara uyumlu hale getiremeyen şirketlerin yok olduğunu halihazırda görüyoruz. Bu konuda risk çok büyük. Herkes bu riskleri hafifletmek için üzerine düşeni yapmalı. Bu sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda yapılması gereken en doğru şey” dedi.
Global çapta 750’den fazla uzman ve karar vericinin katıldığı Küresel Riskler Raporu’nun sonuçları Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklandı. Marsh & McLennan Şirketler Grubu ve Zurich Sigorta Grubu’nun destekleriyle gerçekleştirilen raporun sonuçlarına göre; iklime, çevreye, halk sağlığına ve teknolojik sistemlere yönelik ciddi tehditleri ortadan kaldırmak için dünya liderleri, şirketler ve siyasete yön verenler arasında işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Araştırmaya katılanların yüzde 78,5’i ekonomik çatışmaların, yüzde 78,4’ü iç siyasi kutuplaşmaların, yüzde 77,1’i aşırı ısı dalgalarının, yüzde 76,2’si doğal kaynak ekosistemlerinin tahrip olmasının ve yüzde 76,1’i ise siber saldırıların artmasını bekliyor.
Dünyanın en acil sorunlarına yönelik sürdürülebilir ve entegre çözümler geliştirmek üzere paydaşları bir araya getiren Global Riskler Girişimi’nin bir parçası olan Küresel Riskler Raporu’na göre; jeopolitik karışıklıkların ve çok taraflılığın yok olması, herkesçe paylaşılan kritik küresel risklerle başa çıkma yeteneğini tehdit ediyor. Toplumsal bölünmelerin onarılması ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması sorunları acilen ele alınmadıkça, liderlerin iklim veya biyolojik çeşitlilik krizleri gibi tehditleri sistematik olarak ele alamayacakları konusunda uyarılarda bulunuyor.
Küresel Riskler Raporu, mevcut riskleri azaltmak için çok paydaşlı bir yaklaşıma açıkça ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. 2020’de yerel ve uluslararası kutuplaşmanın artacağı ve ekonomik yavaşlamanın yaşanacağı bir yıl öngörülüyor. Jeopolitik türbülansın; iş dünyası ve devlet liderlerinin ortak risklere karşı acilen birlikte çalışmaya ihtiyaç duydukları bir zamanda, büyük güçlerin rekabet ettiği istikrarsız, tek taraflı dünyaya doğru yöneldiğine dikkat çekiliyor. Rapor, tüm paydaşların geleceğe hazırlanırken, günümüzün çığır açan güç kaymalarına ve jeopolitik türbülansa adapte olmadıkça; en acil ekonomik, çevresel ve teknolojik zorluklardan bazılarını ele almak açısından zamanlarının tükeneceğini ortaya koyuyor. Bu durum da iş dünyası ve siyasete yön verenler tarafından eylemde bulunulmasına en çok ihtiyaç duyulan noktalara işaret ediyor.
Rapora göre, özellikle iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve türlerde görülen azalma gibi kritik sorunların ele alınması açısından aciliyet ihtiva ediyor. Siyasete yön verenlerin dünyayı korumaya yönelik hedeflerini, ekonomiyi iyileştirmeye yönelik hedefleriyle eşleştirmelerine ve şirketlerin de bilim bazlı hedeflere kendilerini adapte ederek gelecekte yaşanabilecek potansiyel afet risklerinden kaçınmaları gerekiyor.
Araştırmanın sonuçlarına göre; 10 yıllık görünüme bakıldığında, ilk kez bu yıl en büyük beş küresel riskle ilgili alarm veriliyor. Bunlar;
- Büyük ölçekli sabit kıymet ve altyapı hasarları ile can kayıplarının yaşanabileceği olağanüstü hava olayları,
- Hükümetler ve şirketler tarafından iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık,
- Petrol sızıntıları ve radyoaktif kontaminasyon gibi çevresel suçlar da dahil olmak üzere insan kaynaklı çevresel hasarlar ve afetler,
- İnsanlığın yanı sıra endüstriler için ciddi ölçüde tükenmiş kaynaklar ile sonuçlanacak şekilde, çevre açısından geri dönüşü olmayan sonuçlarıyla birlikte büyük ölçekli biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem (kara veya deniz) çökmesi,
- Depremler, tsunamiler, volkanik patlamalar ve jeomanyetik fırtınalar gibi büyük ölçekli doğal afetler.
Siyasi kutuplaşmalar artarken, deniz seviyesinin yükseldiğine ve iklim yangınlarının yaşandığına dikkat çeken Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Borge Brende, “Dünya liderlerinin sadece kısa vadeli faydalar için değil, karşı karşıya kalınan köklü risklerle de mücadele etmek için işbirliği sistemlerini onarmak ve yeniden canlandırmak için toplumun tüm kesimleriyle birlikte çalışması gerekiyor” diyor.
Küresel Riskler Raporu, 1980’den sonra doğanların riskleri nasıl gördüğüne de dikkat çekiyor. Genç nesiller kısa ve uzun vadede çevresel riskleri diğer katılımcılara nazaran daha yüksek derecelendiriyor. Genç nesil katılımcıların neredeyse yüzde 90’ı, 2020’de aşırı sıcak dalgalarının, ekosistemlerin tahrip olmasının ve kirlilikten etkilenen sağlık tablosunun ağırlaşacağına inanıyor. Bu yüzdeler, diğer nesiller için sırayla yüzde 77, yüzde 76 ve yüzde 67 olarak sıralanıyor. Genç nesiller ayrıca çevresel risklerin etkisinin 2030 yılına kadar daha katastrofik ve daha muhtemel olacağına inanıyor.
İnsan aktivitesinin, halihazırda gıda ve sağlık sistemlerimizin temelini oluşturan tüm vahşi memelilerin yüzde 83’ünün ve bitkilerin yarısının yok olmasına neden olduğunu belirten rapor, gençlerin bu endişelerinin haklılığına işaret ediyor.
Artan iklim volatilitesine karşı dayanıklılık göstermeleri için şirketlerin üzerindeki yatırımcı, düzenleyici, müşteri ve çalışan baskısının giderek arttığına dikkat çeken Marsh McLennan Insights Başkanı John Drzik, “Bilimsel gelişmeler, iklim risklerinin artık daha doğru bir şekilde modellenebileceği, risk yönetimine ve iş planlarına dahil edilebileceği anlamına geliyor. Avustralya ve Kaliforniya’da yaşanan son yangınlar gibi yüksek profilli olaylar, şirketlerin daha büyük ölçekli jeopolitik ve siber risk zorluklarıyla karşı karşıya kaldıkları bu dönmede iklim riskine karşı da harekete geçmeleri için baskı yapıyor” dedi.
Zurich Sigorta Grubu, Grup Baş Risk Sorumlusu olan Peter Giger ise iklim değişikliğinin en kötü ve geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak ve gezegenin biyolojik çeşitliliğini korumak için daha fazlasını yapmak gerektiğini belirterek, çok acil şekilde harekete geçilmesi konusunda uyarıda bulunuyor. Peter Giger, “Biyolojik açıdan çeşitli ekosistemler büyük miktarlarda karbon tutar ve yılda 33 trilyon dolar olarak tahmin edilen büyük ekonomik fayda sağlarlar. Bu rakam ABD ve Çin’in toplam GSYİH’sına eşdeğer. Şirketlerin ve siyasete yön verenlerin düşük karbon ekonomisine ve daha sürdürülebilir iş modellerine geçmek üzere çok daha hızlı hareket etmeleri kritik bir önem içeriyor. Kendi stratejilerini, ilgili politika ve müşteri tercihlerindeki kaymalara uyumlu hale getiremeyen şirketlerin yok olduğunu halihazırda görüyoruz. Bu konuda risk çok büyük. Herkes bu riskleri hafifletmek için üzerine düşeni yapmalı. Bu sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda yapılması gereken en doğru şey” dedi.
Önümüzdeki 10 yıl içinde “gerçekleşme olasılığına” göre en büyük 5 risk:
- 1. Olağanüstü hava olayları (örneğin sel, fırtına vb.),
- 2. İklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık,
- 3. Büyük ölçekli doğal afetler (deprem, tsunami, volkanik patlama, jeomanyetik fırtınalar),
- 4. Büyük ölçekli biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem çökmesi,
- 5. İnsan yapımı çevresel zararlar ve afetler.
Önümüzdeki 10 yıl “etkinin şiddetine” göre ilk 5 risk:
- 1. İklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık,
- 2. Kitle imha silahları,
- 3. Büyük ölçekli biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem çökmesi,
- 4. Olağanüstü hava olayları (örneğin sel, fırtına vb.),
5. Su krizleri en güçlü “birbiriyle bağlantılı” küresel riskler:
- 1. Aşırı hava olayları + iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık,
- 2. Büyük ölçekli siber saldırılar + kritik bilgi altyapısı ve ağlarının çökmesi,
- 3. Yüksek yapısal işsizlik veya yetersiz istihdam + teknolojik ilerlemelerin olumsuz sonuçları,
- 4. Büyük biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem çökmesi + iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık,
- 5. Gıda krizleri + olağanüstü hava olayları.